13 Aralık 2020 Pazar

Öğretmen travması



Sonbaharın son ayı kasımdayız. Dökülen yapraklarla hüzünlü… Her an ağlayacakmış gibi duran gökyüzü de bu hüzne katkıda bulunuyor. Kasım ayının 24’ündeki Öğretmenler Günü için internette hediyelerle ilgili çeşitli alternatifler dönmeye başladı bile. Öğretmenler Günü’yle ilgili bu hediye önerilerini görünce aklıma kendi eğitim dönemim, öğretmenlerim geldi.

Öğretmenlerle ilgili şans grafiğim çok inişli çıkışlı mesela… Birinci ve ikinci sınıftaki öğretmenim emekliliğini bekleyen, gelse de gitsem diye düşünen bir kadındı. Neyse ki bir ve ikinci sınıfta okuma yazma ile dört işlemi öğrenmek yetiyordu da artıyordu bile. Üçüncü sınıfta taşınma nedeniyle başka semtteki bir okula başladım. Öğretmen iyiydi… Ama dördüncü sınıfın başında ayağını kırdı. Sonra da iyileşti mi bilmem, bir daha okula uğramadı. Hep gelip geçici öğretmenlerle geçti dördüncü sınıf. O yıla dair öğrendiğim hiçbir bilgiyi hatırlamıyorum mesela… Ama bakınca karnem hep pekiyi. 

Neyse ki 5. sınıfta gerçekten öğrencilerini seven, onlar için kendini feda edecek kadar iyi bir öğretmenimiz oldu. Okumayı onunla sevdim ben. Cuma günleri son iki dersi kütüphaneden seçtiğimiz kitabı okuma saati yapmıştı. Bütün kütüphaneyi bitirmek için o kadar hızlı okuyordum ki… Hızlı ama anlayarak kitap okumak o günlerden kalan bir yetenek bende… 

İlkokulu mezun eden öğretmenin iyi olması ortaokul için de güzel bir temel hazırlıyor. O yüzden ortaokulda her derse ayrı öğretmen geldiği için başta bocalasam da alıştım. Ancak iki dersin öğretmeni vardı ki, beni derslerden de hayattan da soğuttu.

Matematik öğretmenimiz… Dersi anlatır, o sırada bir ses mi çıktı sınıftan, çıldırırdı. Şimdiki nesil belki bilmez o zaman akıllı değil tebeşirle çizilen kara tahtalar vardı. Matematik dersinde devasa boyutlardaki pergel, iletki, cetvelle çizerdi öğretmenler geometri şekillerini. İşte o öğretmen ses çıktı diye çıldırdığında, elinde artık ne varsa, kafamıza doğru yollardı. Pergelse pergel, iletkiyse iletki… Hiçbiri mi yok, tebeşirden kaçış yoktu o zaman da… Korkudan anlamadığım konuyu asla soramadım. Üstelik yine korkudan tik sahibi olmuştum. Ayaklarımı sallayıp duruyormuşum. Onu da yine o öğretmenin “Ne sallayıp duruyorsun ayaklarını, tuvalete mi gitmen gerekiyor” diye bağırmasıyla öğrenmiştim. Matematik dersinde anlamadığım konular birikip üstüme devrildiği için hiçbir zaman tam anlamıyla sevemedim.

Yine aynı orta okulda bir de Sosyal Bilgiler öğretmeni vardı. Boylu poslu adamdı. Sesiyle anlattığı konudaki dağları titretirdi. Amma velakin konuşan ya da yaramazlık yapan oldu mu, çok pis cezalandırırdı. Erkekleri favorilerinden tutup tahtaya atardı ki, orta okul bir ve ikinci sınıftaki zayıf çocuklar resmen uçardı. İçim acırdı. Sanki benim canım yanmış gibi. Ha kız olduğumuz için dayaktan kurtulduğumuzu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Kulağımızı çekerdi konuşurken görünce. O çekilen kulak, ertesi gün bile kıpkırmızı olur yanardı.

Bir de sıra dayağı atarlardı, haksızlık olmasın diye o zamanın öğretmenleri. O zaman dediysem 80 darbesinden sonraki yıllar. Hiç unutmam, yine sıra dayağı var, herkese cetvelle vuruyorlardı. Alman Lisesi’nden nakille gelen bir çocuk, biraz da iri yarıydı, aldı öğretmenin elinden kırdı cetveli. Ondan sonra sıra dayağı falan olmadı okulda. Ya da belki sadece bizim sınıfta…

Lise ve üniversite dönemini, sanırım biraz da biz büyüdüğümüzden dayaksız atlattık. Ama matematik mesela hep kâbus olarak kaldı benim için. O kötü öğretmenlerin daha kötü bir etkisi oldu bana… Okullar bitti, yıllar geçti, veli oldum. Veli toplantılarına katılmak benim için en büyük kâbus. Yarı yaşımdaki öğretmenlerle konuşurken kalbim dakikada 150 atıyor, ağzım kuruyor, nefes alamıyor gibi hissediyorum. İşte o zaman attığı dayaklarla hem dersten hem hayattan soğutan o öğretmenlerime saydırıyorum içimden. Affedemiyorum bir türlü… 

O yüzden Öğretmenler Günü’nde hediye seçmek de yollamak da travmatik bir olay benim için. Genelde internet üzerinden adrese direkt gönderdim ilkokul ve ortaokulda. Lisedekilere ise fidan bağışı sertifikası göndermeyi düşünüyorum. Hiç değilse geçmişte öğretmenlerin ezdiği bazı “fidanları” simgeleyen “ağaçlar” olur ileride…

* 12 Kasım 2020 tarihinde www.tersdergi.com adresinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder