9 Ocak 2021 Cumartesi

Ya aynı kaderi paylaşsaydım!

Aylin Sözer, Selda Taş ve Vesile Dönmez… 29 Aralık günü bu üç kadının yaşam hakları ellerinden alındı. Hem de canice. Aylin Sözer ilk açıklamalara göre “sevgilisi olduğu iddia edilen” bir “erkek” tarafından önce boğazı kesilerek, sonra da yakılarak vahşice katledildi. Selda Taş, 38 sabıkası bulunan kocası tarafından pompalı tüfekle öldürüldü. Vesile Dönmez de oğlu tarafından…

Hepsine ayrı ayrı çok üzüldüm. Aylin Sözer’in cinayeti ise beni daha çok kahretti. Çünkü Aylin Sözer’in cinayetini çok “duyarlı” geçinen bazı isimler bile hemen “erkek arkadaşı” tarafından öldürüldü diye verdiler. İddia olarak bile değil! Oysa o kendini savunamayacak, “Hayır, o adam benim erkek arkadaşım falan değildi” diyemeyecek!

80’lerin sonunda, üniversitedeyken bu kaderi paylaşmaktan kılpayı kurtulmuş biri olarak her kadın şiddetinde daha çok ürperiyorum. O yıllarda bizim bölüme 350 öğrenci alınıyordu. Çoğunu tanımıyordum bile. Adını bildiğim kişilerin sayısı onu geçmezdi! Ayrıca okuldan eve, evden okula giden bir öğrenciydim. Yani bazılarının dediği gibi “aranmıyordum”. Buna rağmen üçüncü sınıfın başlarında bir gün aynı derslere girdiğim için tanıdığım kişilerle dersler hakkında konuştuktan sonra, karşıma “bizim sınıftan olduğunu söyleyen” bir “erkek” dayandı. Üstelik başka hiçbir şey söylemeden direkt, “Niye o erkeklerle konuşuyorsun?” diye hesap sordu. O hastalıklı beyninde çoktan ikimizi sevgili ilan etmiş, bana hesap sorma aşamasına geçmişti! O andan sonra da her saniye beni taciz etti. Okulun polisinden yardım istediğimde “Ben karışmam” cevabı aldım. O cevabı alınca pis sırıtış eşliğinde daha da arttıdı tacizlerini.

Sırf onun yüzünden sınavdan sınava zor bela okula gittim. Derslere zorunlu olmadıkça girmedim! Zorla çantama mektuplar tıkıştırmalar, adımı okuldaki tahtalara yazmalar… Ölmek istediğim günlerdi. Her an her yerde karşıma çıkıyordu. Bir gün kelimenin tam anlamıyla delirip üstünde şemsiye bile kırdım. Ama pes etmedi.

“Evinin orada oturan arkadaşlarıma seni izletiyorum” dediği için bir süre evden bile çıkamadım. Tam o günlerde Ege Üniversitesi’nde benimle aynı bölümde okuyan bir genç kız, aynı şekilde, kendisine platonik aşık olan bir “sapık” tarafından öldürüldüğünde korkularım daha da arttı. Paronayak bir şekilde arkama bakmadan yürüyemez oldum. Ders notlarım etkilendi. İçime kapandım.

Son sene sadece sınavdan sınava gittiğim okulda bütünlemeye kalmamak için dualar ettim. Sınav notumu işlemeyen görevliler yüzünden bir dersten bütünlemeye kaldığımı sanıp gittiğimde öğrenci bürosundaki görevli kadın “Seninki ölmüş” diye bir haber verdi. Önce anlayamadım bile benimki kimdi? Sonra adını söyledi de anladım. O an şoke olmuştum ve herkesin onu “benimki” olarak bilmesine bile tepki veremedim.

Şimdi düşünüyorum da, eğer o önce ölmeyip beni “öldürseydi” arkamdan bir de “Sevgilisiymiş, kim bilir ne yapmış çocuğa” diyeceklerdi! Kendimi asla temize çıkaramayacaktım. Nereden mi biliyorum, okul çıkışı o sapıktan kurtulmak için bir tanıdığımızın işyerine gitmiştim. O da peşimden geldi. Ve beni bebekliğimden beri tanıyan o tanıdık, “Ne yaptı, sana kuyruk mu salladı?” diye sordu.

O soruyu soran “tanıdığımı” asla affetmedim. Ve dehşetle fark ettim ki, beni tanıyanlar bile öyle düşünüyorsa, tanımayanlar kim bilir ne düşünecekti? Ve bu bende, her “kadın cinayeti”nden sonra, “kendini savunamayacak” her kadın için kapatılmayacak bir yara oldu. Olmaya da devam edecek!