13 Aralık 2020 Pazar

Cinayetin "ama"sı olmaz

Dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü idi. 25 Kasım 1960’ta, Dominik Cumhuriyeti’nde aktivist Patria, Minerva ve Maria Teresa Mirabal, diktatör Trujilio’nun hedef göstermesi sonucu öldürüldü. 1999 yılında Birleşmiş Milletler, kardeşlerin öldürüldüğü günü Kadına Yönelik Şiddetle Mücedele Günü olarak belirledi.

Tüm dünyada insanlar, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için sokaklara döküldü dün. Guardian’ın haberine göre Covid 19 salgınından bu yana, özellikle aile içi şiddette, kadına ve çocuklara yönelik şiddette artış var. İngiltere’de ilk ulusal karantina günlerinde polis tarafından kaydedilen beş suçtan birinin aile içi istismar olduğu kaydedildi. 2019’un aynı dönemine göre bu tür suçlarda yüzde 7 artış görülmüş.

Ülkemizdeki rakamlar da dehşet boyutlarında. İki gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Değerlendirme Toplantısı’nda, bu yıl 20 Kasım itibariyle 234 kadının aile içi ve kadına yönelik şiddet kapsamındaki cinayetlerde hayatını kaybettiğini açıkladı. Ardından da erkeklere “Kendinize gelin yahu. Böyle bir ayıp olur mu?” diye seslendi. Yine Soylu’nun verdiği rakamlara göre 2016’da 304, 2017’de 353, 2018’de 279, 2019’da 336 kadın öldürüldü.

Soylu kadın cinayetleriyle ilgili rakamlarda “abartılı” farklılıklar olduğunu da söyledi. Gazete manşetlerindeki sayıların dikkate alınmamasını istedi. CHP’li Necati Tığlı’nın verdiği rakam da Soylu’nun o abartılı bulduğu rakamlardan olsa gerek çünkü Tığlı’nın açıklamasına göre 2020’nin sadece 9 ayında 369 kadın öldürülmüş! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıklamasına göre de bu yıl 269 kadın öldürüldü, 152 kadın da şüpheli şekilde hayatını kaybetti.

Bir de şöyle bir gerçek var. Ülkemizde bir kadın öldürüldüğünde sosyal medya ikiye bölünüyor. kimi “Tamam ama onun da o saatte orada ne işi vardı?”, “Tamam ama o da niye öyle giyinmiş?” diye “ama”larla başlayıp niyelerle dolu soruları alt alta dizip kadını suçlu çıkarmaya çalışıyor. Bizim ömrümüz, gencecik kadınların vahşice katledilmesine üzülmekle, sosyal medyada onunla ilgili yorum yazan aşağılık insanlara küfretmek arasında geçiyor. Ta ki bir sonraki cinayete kadar. Ve bunlar neredeyse her gün tekrarlanıyor. Soylu’nun verdiği rakama göre bile günde ayda 21 kadın öldürülmüş 2020 yılında!

2011 İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti önlemek adına yasal bağlayıcılığı olan ikinci sözleşme. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele prensiplerini ve taraf devletlerin yükümlülüklerini belirliyor. Ancak okumadan her şeyi bilen bazı kişiler, bu sözleşmenin aile birliğini bozacağını iddia ederek imzalanmaması için adeta kendini yırtıyor!

Velhasıl, kadına şiddette cezalar artmıyor. Katil, ölenin kendini savunamayacağının bilinciyle öldürdüğü kadına iftira atıyor: “Şöyle erkekliğime laf etti”, “Böyle tahrik etti”… Bir de takım elbise giyip kravat taktı mı mahkeme heyeti “iyi hali”ni görüp cezayı azalttıkça azaltıyor. Bazı saldırganlar ise profillerinde “hamili kart yakınımdır” dercesine üst düzey yetkililerle çekilmiş fotoğraflarını kullanınca, değil hapise girmek, elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor. Bir sonraki kurbanını buluncaya kadar!

* 03 Aralık 2020 tarihinde www.tersdergi.com adresinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder