12 Mayıs 2010 Çarşamba

Her bir çizgi, yaşanmışlığın izi…



Gözümü kapadığımda hâlâ onun yüzünün soluk görüntüsü… Yüzündeki çizgiler beynime işlenmiş adeta… Sanki her çizgi, onun yaşını veren bir ipucu.

Yıllar geçip giderken, bir iz bırakayım dercesine derin çizgiler oluşturmuş. Tıpkı Robinson Crusoeu’nun adadaki günlerini hesap etmek için kütüğün üzerine çizdiği çentikler gibi… Onun yüzündeki çizgiler de bir takvim adeta. Hani ağaçların yaşı, gövdesindeki halkalardan hesap edilir ya, saysam bu çizgileri, ben de onun yaşını anlayacağım. Ama olmuyor.

Her derin çizginin altında daha derin olan bir şeyler var. O derinliğin içinde yok olduğumu hissediyorum.

Gözümü bir daha kapadığımda artık sadece yüzü yok onun. Çizgilerin içinde garip bir yolculuktayım. Onun yaşadıklarını yaşıyorum. Ya da yaşadığımı düşünüyorum.

Kim bilir neler gördü bu gözler, kim bilir neler söyledi bu ince, çizgi gibi dudaklar, kim bilir neler duydu bu kulaklar, ya da kapadı söylenenlere, duymamaya çalıştı. Kim bilir ne düşüncelerle kıvrıldı bu alın.

Ya bu saçlar… Ağaran her tel onun yaşanmışlığının bir işareti değil mi aslında? Acaba nasırlı elleri de yüzü kadar yaşlandı mı çabuk? Bu eller, bir sevgilinin elleriyle kenetlendi mi acaba daha çizgilenmeden, damarları çıkmadan önce?

Kalbi de elleri gibi nasır tutmuş mudur? O nasırı eritip içerilere akmak mümkün müdür bunca yıldan sonra? Birileri denedi mi acaba bunu? Gençliğinde de bu kadar umutsuz, yılgın mıydı, yoksa yıllar mı, yollar mı, insanlar mı onu bu hale getirdi?

Hepimizin umutları yok muydu hayata başlarken? Ama umutlarımızı tükettik bizler. Hem de çok çabuk. Yeni umutların yeşereceği toprağı nadasa bırakmadık. Onu beslemedik. Sulamadık. Umut filizleri kendine çıkacak bir yer bulamadı. Biz onun üstünü örttük ölü topraklarıyla.

Tıpkı yüzünde ve ellerinde derin çizgileri olan bu insan gibi. Cinsiyetinden hiç bahsetmedim. Bu değil zaten önemli olan. Aslolan onun insan olması; insan gibi yaşamış olması. Bu dünyadan giderken bir insana yakışan şekilde uğurlanması. Arkasından – ağlayanı olmasa da – “insandı” desinler yeter.

İnsan gibi yaşadı ve öldü!

***

Bu yazıyı 1999’da yazmıştım. Bir kenara atmıştım sonra… Aklıma yeniden getiren ise bir fotoğraf oldu. Anadolu Hayat Emeklilik tarafından dördüncüsü düzenlenen ve yine büyük ilgiyle karşılanan Kadın Gözüyle Hayattan Kareler 2010 fotoğraf yarışmasında birinci olan Sevim Güler’in “Yaşıyorum ama nasıl” adlı fotoğrafını gördükten sonra… Düşündüm… Sanki yıllar önce görüp bu satırları kaleme almama neden olan kişiyi çekmişti Sevim Güler…

Bana bu yazıyı tekrar hatırlattığı için teşekkürler….

1 yorum:

  1. Öncelikle bu güzel fotoğraf için Sevim Güler'i tebrik ederim. Siz de o fotoğrafı ne güzel ifade etmişsiniz. Anlayamadığım şey, yaşadıklarımızın bir bilançosu olan o çizgilerden kurtulmak için onca acı çekip, para harcayanlar... Sevgiler...

    YanıtlaSil